Ana içeriğe atla

YÖNETİM - TARAFTAR - SPORCU ÜÇGENİ


Son zamanlarda sıklıkla denk geldiğimiz bir konu var. Branşı her ne olursa olsun; sporcu ile taraftar arasında kopması mümkün olmayan bir bağ vardır. Bu tüm spor branşları için geçerlidir. Eğer, bir spor müsabakasında "taraftar" olmazsa o spor müsabakası bir keyiften ve aşktan çıkmış "gölge oyunundan" öteye geçemez. Bir spor kulübünü, daha iyi yerlere getirebilecek en büyük temel taşlarından biri olan "taraftar" topluluğuna sırt dönmek bağlı bulunduğu renklere ve armaya ihannetten başka bir şey değildir.

Belli bir grup üzerinden veya biz bunu bütüne yayarak söyleyelim; eğer sen sporcunu "oraya gitmiyorsunuz/gitmeyeceksiniz" şeklinde dolduruşa pardon pardon dolduruş demeyelim biz bu duruma. Net bir şekilde "emir" diyelim. Çünkü bu durum emirden başka bir şey değildir. İstenmesi bir tarafa düşüncesi bile büyük kulüp anlayışına yakışmayacak bir durumdur.

Gel gelelim; asıl meselemize. Fenerbahçe'de son yaşanılan yönetim-taraftar arasındaki gerginlik herkesin aşina olduğu bir konu. Futbolcu gönderilişleri, teknik direktör gönderilişleri vb gibi durumlar ile ayrışmalar yaşanmakta. Kimsenin kimseyi sevip sevmemesi bir tarafa artık kimsenin birbirine ve yaptıklarına saygısının kalmadığı bir dönem yaşanmakta. Neticesinde yaşanılan "kaos" ortamından herkes farklı şekillerde etkilenmektedir. Bir Fenerbahçe Kulübü başkanının/yöneticisinin kulüp bünyesinde bulunan hiçbir sporcu ile taraftar arasına girmemesi gerekirken; artık "tekel"leşmiş bir yönetim söz konusu olmuş durumda. "Biz bir aileyiz"den "Ben bir aileyim" konumana gelmiş bir durum yaşanmaktadır.

Geçtiğimiz dönemde futbolcusunu "oraya gitmeyeceksiniz" şeklinde yönlendirirken; şimdi voleybolculara "oraya gitmeyeceksiniz" demektedir. Bu emirlere karşılık vermeyen sporcular beklerken; buna ayak uydurup "oraya gitmiyoruz" diyenler de oldu. Bizler taraftar olarak; Lefterleri, Canları, Cihatları, Fikretleri ve nicelerini nasıl güzel anıyorsak; isterdik ki şimdiki dönem sporcularını da o şekilde analım. Fakat, bu düşünce ile taraftara sırtını dönen ve ayrım yapılması durumunda onları çok da "iyi" hatırlamayacağız.

Ben münferit olarak bunca taraftara sahip bir kulüp için bir tanecik bile olmayabilirim. Fakat, bu durum genele yayıldığı zaman işte o zaman kızılca kıyamet kopacak demektir. Kimse, Fenerbahçe taraftarına sırtını dönme lüksüne sahip değildir. Her sevincini, mutluluğunu veya üzüntüsünü taraftar ile yaşayabiliyorsan; işte o zaman bir kulüp için "unutulmazlar" arasında yerini alabilirsin.

Çok fazla uzun uzun anlatılacak bir konu olmasına rağmen; özetle yazımın "fotosunu" süsleyecek olan Dortmund'lu futbolcuların Arsenal deplasmanında aldığı mağlubiyetin ardından taraftar ile nasıl bütünleştiği bazı şeyleri daha net bir şekilde özetleyecektir.

27.11.2014

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fenerbahçe Yeni Sezon Formaları / 2012-2013

2012/2013 Fenerbahçe Formaları  2012/2013 Efsane Çubuklu Forma   2012/2013 Arma Forma 2012/2013 Gölge Kanarya Forma

Arsenal İç Saha Forması / 2012-2013

 

Futbol Ve Siyaset İlişkisi

Siyaset ve spor ilişkisini farklı açılardan incelemek mümkün. Bunları kategoriler halinde incelemek bir hayli uzun yazılar ve vakit harcamamıza neden olabilir. Biz, siyaset - futbol ilişkisini 3 gerçek örnekle açıklayalım; Aslında herkesin çok yakından bildiği bir konu. Siyaset ve spor denildiği zaman akla İtalya'nın gelmesi çok doğal bir durum gibi gözükmekte. Her siyaset liderinin futbolla yakından ilgilenip bu anlamda büyük bir kitleye hitap etme çabası uzun senelerdir görülmüş, en kolay politika araçlarından biri olmuştur. Bunun en güzel örneğini; 1986'da AC Milan başkanlığına gelen medya patronu Silvio Berlusconi'yi gösterebiliriz. 1979'dan Berlusconi döneminin bir kısmını içeren sürekli rüşvet skandallarıyla çalkalanan AC Milan'ın bir Avrupa devi haline gelmesi ve bunun sonucunda Berlusconi'nin İtalya Başbakanlığı'na uzanan süreç en güzel örneklerden biridir. Berlusconi, AC Milan'ı ne kadar yükseğe taşıdıysa kendisi de siyasette o kadar mesaf