Ana içeriğe atla

19. Hafta | Eskişehirspor - Fenerbahçe | 2-1


Torku Konyaspor karşısında alınan galibiyet sonrası Eskişehirspor ve Sivasspor maçlarının önemini bir önceki maç yazımda belirtmiştim. Bu iki önemli maçın birinden puansız ayrılmak cepten yemek gibi bir şey oldu.

Baroni - Meireles orta alanından Meireles - Holmen ikilsine dönen Ersun Yanal için bu durum risk taşıyordu. Holmen'in maç eksiğini düşünecek olursak; bu riski hoca almak istedi. Holmen'in Baroni'ye göre defansif yönleri daha iyi olsa da ileriye top taşıma ve yaratıcılık konusunda bana göre; bir gömlek daha altta olduğunu söyleyebilirim. Yaratıcılık konusunda bu akşam sahada kim vardı diye bakacak olursak; hiç yoktu. Orta alanda yaratılan kuvvet bir türlü hücum bölgesinde bir türlü etki yapmadı. Bunun eksikliğini maç boyunca yaşayan Fenerbahçe için, aksilikler de peşini bırakmadı. Emenike'nin sakatlığı sonrası Webo'ya çok fazla ihtiyaç duyuluyordu. Geldiği günden beri ortaya koyduğu performansla takıma direkt katkısını gördük.

Maç içerisine değinecek olursak; bireysel hataların üst seviyede olduğu bir maç oynandı. Özellikle, Fenerbahçe'nin yediği ilk golde Alves gibi bir stoperin yaptığı basit hata affedilir gibi değil. Gelen topa direkt uzaklaştırma yerine kontrol etme çabası sonucu Bienvenu'nun golüne engel olunamadı. O dakikaya kadar doğrular yapıldı mı? Maalesef. Fakat, yenilen gol sonrası bahsettiğim gibi Emenike sonrası Eskişehirspor ve Sivasspor maçlarında önem arz eden Webo'nun sakatlanması sonucu oyun anlayışı ve dizlişte farklılığa gidilmesine neden oldu. Sow'un merkeze geçmesi sonrasında sol kanatta Caner'e çok daha büyük sorumluluk getirdi. Holmen'in sol tarafa kaydırılması ve sol iç tarafa Emre'nin geçmesi sonucu hücumsal anlamda eksiklikler gözlendi.

İlk yarı bitimine yakın Kuyt'ın attığı gol sonrası ikinci yarıya daha bir iştahlı başlayan Fenerbahçe için bu durum çok fazla sürmedi. İkinci yarıda da yaratıcılık eksikliği ve Sow'un merkezde yanlızlık çekmesi hücumsal olarak eksilere neden oldu. Bu durum, Webo'nun var olduğu hesabını yapıldığı zaman daha rahat bir duruma gelinmesini sağlayabilirdi. Hücumsal eksiklikler demişken; pozisyon bulamayan bir Fenerbahçe'den bahsetmemiz mümkün değil. Kaçırılan pozisyonlar elbet oldu. Ama, daha etkin ve tehlike yaratan pozisyonlar için gerekli kadro tercihi yoktu. Emre'nin orta alandaki çabası çok fazla etkili olamadı. Üstüne Mehmet Topal'ın basit pas hatası sonrası gelişen atakta göz göre göre yenilen gol sonrası Fenerbahçe taraftarının çekindiği karşılaşmadan puan çıkmadı.

Artısı ve eksisi olan bir karşılaşma geride kaldı. Fenerbahçe'nin avantajı halen devam etmekte. Alınan bir mağlubiyetle takımı asmak yerine biraz daha yapıcı olmak gerektiğini de söylemeden edemeyeceğim. Fenerbahçe takımı bir maç kaybetmiştir. Bunun telafisi de mümkün. Hatalardan ders çıkartmak ve doğruları yapmak kendi ellerinde. Tek söylenebilecek durum; formanın hakkını vermek.

Şimdi, Eskişehirspor deplasmanından daha zorlu bir deplasmana çıkılacak. Bahsettiğimiz gibi hatalardan ders çıkartılarak gidilecek bir Sivas deplasmanı. En önemlisi de Webo'nun da bu karşılaşmada olmama ihtimali. Olmaması, işlerin biraz daha zor olsa da takıma olan güveni kaybetmemek gerekir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fenerbahçe Yeni Sezon Formaları / 2012-2013

2012/2013 Fenerbahçe Formaları  2012/2013 Efsane Çubuklu Forma   2012/2013 Arma Forma 2012/2013 Gölge Kanarya Forma

Arsenal İç Saha Forması / 2012-2013

 

Futbol Ve Siyaset İlişkisi

Siyaset ve spor ilişkisini farklı açılardan incelemek mümkün. Bunları kategoriler halinde incelemek bir hayli uzun yazılar ve vakit harcamamıza neden olabilir. Biz, siyaset - futbol ilişkisini 3 gerçek örnekle açıklayalım; Aslında herkesin çok yakından bildiği bir konu. Siyaset ve spor denildiği zaman akla İtalya'nın gelmesi çok doğal bir durum gibi gözükmekte. Her siyaset liderinin futbolla yakından ilgilenip bu anlamda büyük bir kitleye hitap etme çabası uzun senelerdir görülmüş, en kolay politika araçlarından biri olmuştur. Bunun en güzel örneğini; 1986'da AC Milan başkanlığına gelen medya patronu Silvio Berlusconi'yi gösterebiliriz. 1979'dan Berlusconi döneminin bir kısmını içeren sürekli rüşvet skandallarıyla çalkalanan AC Milan'ın bir Avrupa devi haline gelmesi ve bunun sonucunda Berlusconi'nin İtalya Başbakanlığı'na uzanan süreç en güzel örneklerden biridir. Berlusconi, AC Milan'ı ne kadar yükseğe taşıdıysa kendisi de siyasette o kadar mesaf