Çok değil 3 yaşındayım işçi İlhan'ın beni maça götürdüğü zaman.
-gel koçum seni gerçek sevgiye götüreyim- dediği zamanlar.
Daha 3 yaşındayız farkında değiliz tabi...
nasıl olalım ki... bir bakıyorum sarı lacivert forma giymiş insanlar
dedim -baba sevgin bu mu?- dediği sadece -anlayacaksın zamanla- oldu.
Karşılaşma başladı başlamasına da sene 1987...
hava müthiş, yaz günü
3 ağustos
Beşiktaş ile oynuyormuşuz. Ezeli rekabeti, ebedili dostluğu anlattı durdu.
Yer, Ali Samiyen.
Nerden bilirdim, Galatasaray ile o sahada defalarca maç yapacağımızı...
Fakat, karşılaşma Beşiktaş karşılaşması
Oturmuşuz, İlhan'ın kucağına,
sorup duruyoruz.
Şimdi bizim yaşadığımız yeter sorma artık kıvamında
o da cevap veriyor.
Ofsaytı, Fenerbahçe'yi, Beşiktaş'ı, Galatasaray'ı soruyorum.
Mümkün mü Fenerbahçe'yi tutmamak.
Börekçi İzzet sevdayı kazımış akıllara,
bize başka takımı tutmak yakışmaz.
kısaca, işçi sınıfında çalışan İlhan aşıladı sevgiyi,
tutkuyu, sevdayı, en büyük sevgiyi...
Beşiktaş maçı geçti, kaç kaç bittiğini bilmeden,
fakat sonrasında yaş biraz ilerledi ve geldi yanıma
-gerçek sevgiyi, anneniciğini ne kadar sevidiğimi anladın mı?-
diye sordu.
İşte o zaman bu zamandır farkına vardım sevmenin, sevilmenin.
İlhan bey hep söylerdi; eğer birini seveceksen çubukluyu,
sarı-laciverti sev diye...
o zaman bu zamandır karşılıksız sevdanın düştük peşine.
O sevgi benden çığ gibi büyüdü.
Ne babamı, annemi ve kardeşimi görür oldum.
Atlardım, Maltepe tren istasyonundan trene doğru Kadıköy...
yaş olmuş 12... artık yavaş yavaş tv ekranlarında Hababam izlerken
seviyordum Fenerbahçe'yi sarı-laciverti
Fakat, bu sevginin aşırı dereceye ulaşacağının farkında değildim
Yavaş, yavaş deplasmanlara gitmeye başlayınca
valide ve peder beye isyanlar başlayınca farkına vardım
Fenerbahçe sevgisinin her şeyden önce geldinin.
Yaş ilerledi lise ve üniversite derken,
bir baktım bir şubat akşamı peder bey yok
ve sadece annem ve kardeşim kalmış...
Şaka gibiydi. Kabullenmek zor ve kötüydü.
Beni, Fenerbahçe ile tanıştıran ve annemi bile Fenerbahçe
kadar seven adam, o gün beni bu sevda da yalnız
bırakıyordu.
Önce, o'na beni yalnız bıraktığını için, sonra Fenerbahçe'yi
yalnız bıraktığı için, sonra annemi ve kardeşimi yalnız
bıraktığı için kızdım.
Şimdi, o yalnızlığın üzerinden 11 ay geçti.
Ve şimdi kızdığım sadece tek bir nokta var...
İlhan beyin bu kötü günlerde Fenerbahçe'yi yalnız bıraktığıdır.
Bana, Fenerbahçe sevgisini aşılayan İlhan bey nasıl olur da
bu günlerde yanımda, köprü yolunda "biber gazı" yerken yanımda
olmaz diye kızıyorum...
Fenerbahçe'ye en dolu duygular yaşadığım bu dönemde
işçi İlhan'ın yanımda değilde 1200km uzağımda olması
annemin sırf benim mutluluğum için, her Kadıköy'deki
maç için benden önce tribündeki yerini alması,
kardeşimin maçlardan önce 750km uzaktan beni arayıp,
"abi bugünde biz kazanacağız" demesi,
9 yaşındaki ufaklığın beni arayıp, maç günlerinde
Fenerbahçe marşları dinletmesi...
Rahat uyu işçi İlhan...
Çok yoruldun bu sevdanın uğruna,
ağladın, vazgeçtin, isyan ettin belki de
ama hiç bir zaman o usulca döktüğün
gözyaşlarını kimseye göstermedin.
Ben, hanımın Necibe ve kızın İrem...
hiç bir zaman senin sevdana ihanet etmedik ve etmeyeceğiz.
Hani hep derdin ya "Ben, hayatta en çok Fenerbahçe'yi sevdim" diye...
O'na bile, neden "en çok bizi sevmiyordu" diye sormadık.
Sen rahat ve huzurlu uyu...
Ocak ayında en büyük sevdayı ayaklarına kadar getireceğim "BABA"...
-gel koçum seni gerçek sevgiye götüreyim- dediği zamanlar.
Daha 3 yaşındayız farkında değiliz tabi...
nasıl olalım ki... bir bakıyorum sarı lacivert forma giymiş insanlar
dedim -baba sevgin bu mu?- dediği sadece -anlayacaksın zamanla- oldu.
Karşılaşma başladı başlamasına da sene 1987...
hava müthiş, yaz günü
3 ağustos
Beşiktaş ile oynuyormuşuz. Ezeli rekabeti, ebedili dostluğu anlattı durdu.
Yer, Ali Samiyen.
Nerden bilirdim, Galatasaray ile o sahada defalarca maç yapacağımızı...
Fakat, karşılaşma Beşiktaş karşılaşması
Oturmuşuz, İlhan'ın kucağına,
sorup duruyoruz.
Şimdi bizim yaşadığımız yeter sorma artık kıvamında
o da cevap veriyor.
Ofsaytı, Fenerbahçe'yi, Beşiktaş'ı, Galatasaray'ı soruyorum.
Mümkün mü Fenerbahçe'yi tutmamak.
Börekçi İzzet sevdayı kazımış akıllara,
bize başka takımı tutmak yakışmaz.
kısaca, işçi sınıfında çalışan İlhan aşıladı sevgiyi,
tutkuyu, sevdayı, en büyük sevgiyi...
Beşiktaş maçı geçti, kaç kaç bittiğini bilmeden,
fakat sonrasında yaş biraz ilerledi ve geldi yanıma
-gerçek sevgiyi, anneniciğini ne kadar sevidiğimi anladın mı?-
diye sordu.
İşte o zaman bu zamandır farkına vardım sevmenin, sevilmenin.
İlhan bey hep söylerdi; eğer birini seveceksen çubukluyu,
sarı-laciverti sev diye...
o zaman bu zamandır karşılıksız sevdanın düştük peşine.
O sevgi benden çığ gibi büyüdü.
Ne babamı, annemi ve kardeşimi görür oldum.
Atlardım, Maltepe tren istasyonundan trene doğru Kadıköy...
yaş olmuş 12... artık yavaş yavaş tv ekranlarında Hababam izlerken
seviyordum Fenerbahçe'yi sarı-laciverti
Fakat, bu sevginin aşırı dereceye ulaşacağının farkında değildim
Yavaş, yavaş deplasmanlara gitmeye başlayınca
valide ve peder beye isyanlar başlayınca farkına vardım
Fenerbahçe sevgisinin her şeyden önce geldinin.
Yaş ilerledi lise ve üniversite derken,
bir baktım bir şubat akşamı peder bey yok
ve sadece annem ve kardeşim kalmış...
Şaka gibiydi. Kabullenmek zor ve kötüydü.
Beni, Fenerbahçe ile tanıştıran ve annemi bile Fenerbahçe
kadar seven adam, o gün beni bu sevda da yalnız
bırakıyordu.
Önce, o'na beni yalnız bıraktığını için, sonra Fenerbahçe'yi
yalnız bıraktığı için, sonra annemi ve kardeşimi yalnız
bıraktığı için kızdım.
Şimdi, o yalnızlığın üzerinden 11 ay geçti.
Ve şimdi kızdığım sadece tek bir nokta var...
İlhan beyin bu kötü günlerde Fenerbahçe'yi yalnız bıraktığıdır.
Bana, Fenerbahçe sevgisini aşılayan İlhan bey nasıl olur da
bu günlerde yanımda, köprü yolunda "biber gazı" yerken yanımda
olmaz diye kızıyorum...
Fenerbahçe'ye en dolu duygular yaşadığım bu dönemde
işçi İlhan'ın yanımda değilde 1200km uzağımda olması
annemin sırf benim mutluluğum için, her Kadıköy'deki
maç için benden önce tribündeki yerini alması,
kardeşimin maçlardan önce 750km uzaktan beni arayıp,
"abi bugünde biz kazanacağız" demesi,
9 yaşındaki ufaklığın beni arayıp, maç günlerinde
Fenerbahçe marşları dinletmesi...
Rahat uyu işçi İlhan...
Çok yoruldun bu sevdanın uğruna,
ağladın, vazgeçtin, isyan ettin belki de
ama hiç bir zaman o usulca döktüğün
gözyaşlarını kimseye göstermedin.
Ben, hanımın Necibe ve kızın İrem...
hiç bir zaman senin sevdana ihanet etmedik ve etmeyeceğiz.
Hani hep derdin ya "Ben, hayatta en çok Fenerbahçe'yi sevdim" diye...
O'na bile, neden "en çok bizi sevmiyordu" diye sormadık.
Sen rahat ve huzurlu uyu...
Ocak ayında en büyük sevdayı ayaklarına kadar getireceğim "BABA"...
Yorumlar
Başın sağolsun ayrıca. Birbirimize bu kadar yakın gibi durup, birbirimize bu kadar uzağız. Şu an öğrendim. Allah rahmet eylesin.