Ana içeriğe atla

Güzel Adamlar #5 | Ronaldo "Fenomeno"


"Güzel Adamlar"
serimize epey bir ara vermiştik. Kaldığımız yerden devam edelim istedim. Bu geri dönüşü nasıl bir isimle yapmalıyım? diye düşünürken; Ronaldo aklıma geldi. Benim futbolumda ve çoğu kişinin futbolunda Ronaldo denildiği zaman akla Fenomeno'dan başka kimse gelmemekte. Benim doğum yılım itibariyle futbola tutkun olan kişilerin çoğunun izlediği en iyi forvet Ronaldo olsa gerek. Yazarken bile heyecan yaratan bir isim. İzlerken; büyük bir heyecan hissederdim. Yalnız hangi döneme kadar? Dünya Kupası'nda bize karşı "burunla" attığı gole kadar. Süper yetenek birinin o şekilde gol atmasını rahmetli peder beyle maçı izlerken şaşkınlık yaşamıştık. Bu o'nun "Fenomeno" olma gerçeğini değiştirdi mi? Hayır.

1976'da doğan Ronaldo için futboldan daha çok iyi bir meslek sahibi olma hedefi koyan ailesi; çocuklarının futboldan uzak tutmak için ellerinden gelen çabayı gösteriyordu. Bu çaba Ronaldo'nun futbol aşkını durdurmaya yetmiyordu. 14 yaşına geldiğinde zamanın Brezilya efsanelerinden Jairzinho'nun keşfetmesiyle hayatının değişimi başlıyordu. Jairzinho, Ronaldo'yu oynadığı yerel takımdan Brezilya Genç Takımı'na önermesi sonrası Ronaldo yeteneği yavaş yavaş ortaya çıkmaya ve ilerlemeye başlıyordu. Brezilya Genç Takımı sonrası 34 kez formasını giyip 34 gol atacağı Cruzeiro macerası başlıyordu.

Çoğu Brezilya'lı futbolcu için (genç) Brezilya'dan dışarı çıkmak hele de Avrupa'ya gitmek çok fazla düşünülesi bir durumdur. Ülke bağlılıkları ve futbol sevgileri  bu duruma kararsız kalmalarına çok büyük etken olmaktadır. Fakat, Ronaldo için bu kararı vermek 18 yaşındayken ayağına kadar geliyordu. Cruzeiro'da gösterdiği muhteşem performansla zaten dikkatleri üzerine toplayan Ronaldo 1994 senesinde Amerika'da düzenlenen Dünya Kupası kadrosuna katılma başarısı göstermişti. 17 yaşında Brezilya Milli Takımı ile Dünya Kupası heyecanı yaşayacak olan Ronaldo'ya o zamanın "ağa babaları" Bebeto - Romario - Dunga - Ronaldao gibi isimler Ronaldo'ya "Ronaldinho" ismini vermişlerdi. Ronaldao bu ismin verilmesinde önemli rol oynuyordu. İsim karışlığının yanı sıra yaşça küçük oluşu bu ismi almasında büyük rol oynuyordu.

Bu ismi alması bir tarafa 17 yaşında Brezilya Milli Takımı ile birlikte Dünya Kupası kazanma başarısı gösteriyordu. Turnuvada hiç dakika alamamasına rağmen o havayı soluması ve kadroda yer alması Hollanda temsilcisi PSV'nin iştahını kabartmaya yetiyordu. Turnuva sonrasında PSV'nin yolunu tutan bu genç yetenek için endişeler artmaya başlamıştı. Fakat, Dünya Kupası şampiyonu apoletiyle Avrupa'nın yolunu tutmasında en büyük etken ideolu Romario'dan başkası değildi. O'nun izinden gitmeyi tercih etmekten başka düşüncesi yoktu. 1994-1996 olmak üzere iki sezon geçirdiği PSV'de harikalar yaratmaya devam ediyordu. İlk sezonda 30 gol atan Ronaldo için ikinci PSV sezonu sakatlıklardan dolayı hayal kırıklığıyla geçiyordu. Fakat, buna rağmen 13 maça çıkıp 12 golle sezonu kapatıyordu.

Bu sakatlık sonrası tekrardan sahalara dönen Ronaldo için Romario örneği devam ediyordu. Yolu bu sefer PSV'nin kapısını çalan Barcelona'ya düşüyordu. Romario'dan boşalan forvet mevkiisi için Barcelona'nın Ronaldo tercihi tam isabet olarak düşünülüyordu. Barcelona'nın yanı sıra İnter'in de futbolcuyu istemesi; Ronaldo'yu çok fazla cezbetmemekteydi. O, idolü Romario gibi kariyerine Barcelona'da devam etme kararı almıştı. Barcelona ile harikalar yaratan Ronaldo futbol dünyasını büyülemeye devam ediyordu. Tam olarak kendisine hayran bıraktığı döneme denk geliyordu. 1996-1997 'de Barcelona takımıyla 49 maçta 47 gol atarak kendisine olan hayranlığı arttırmaktaydı. Takımla birlikte Kupa Galipleri Kupası'nı kazanırken; Avrupa Gol Kralı ünvanını da kişisel ödüllerine ekliyordu.

1996 ve 1997 senelerinde FIFA Dünya'da Yılın Futbolcusu ödülünü üst üste alıyordu. PSV - Barcelona ile kazandığı 1996 senesi sonrası 1997'de Barcelona - İnter takımlarının katkısıyla kazanmıştı. İnter başarılı ismi; rekor bir ücret ödeyerek kadrosuna katıyordu. Romario'nun yavaş yavaş ülke futboluna geri dönüşü sonrası Ronaldo'nun kariyerinin başında böyle büyük takımlara transfer olması kendisine olan ilgiyi iyice arttırmış durumdaydı. İnter takımında 5 senede 49 gol atmasına rağmen, malum yaşadığı diz sakatlıkları tez konularına malzeme olacak türde artmaya başlıyordu.

İnter takımında oynadığı dönemde Fransa 98'de hayal kırıklığı yaşatan Ronaldo için büyük spekülasyonlar ortaya atılmaya başlanmıştı. Yaşadığı diz sakatlığının tedavi olması gerekirken; sponsor tarafından zorla oynatıldığı veya oynatılmaya çalışıldığı söyleniyordu. Fransa 98 dönüşü çok parlak olmasa da o artık bir Fenomeno olmuştu. Büyük takımların iştahını hala kabartabiliyordu. Malum diz sakatlığı yaşaması İnter takımına olası katkısını zorlamaktaydı. Fransa 98'de attığı 4 gol bile o haliyle oynamasına en büyük dezavantajlardan olmasına rağmen; İnter takımı 4 sene boyunca Ronaldo'nun düzelebileceğini düşündü ve bekledi. 2 büyük ameliyat olan ve 20 ay gibi bir süre sahalardan uzak kalan Ronaldo için en büyük fırsat 3. kez sahne alacağı Dünya Kupası turnuvası kalmıştı. Kendisini gösterecek ve tekrardan piyasasını arttırma fırsatı yakalayacaktı.

Ve... Ronaldo 2002 yılında Kore ve Japonya'nın ortaklaşa düzenlediği Dünya Kupası için tedavisi hızlandırılmış ve yetiştirilmişti. Milli Takımımızın da 2 kez karşılaştığı Brezilya Milli Takımını Rivaldo ile birlikte sırtlayan Ronaldo gol krallığını 8 golle kazanırken; takımı da Dünya Kupasını müzesine götürüyordu. Almanya'ya finalde oynadığı futbolu hatırlayanlar; Ronaldo'nun tekrardan büyük ücretlerle transfer olabileceğine inanıyordu. Ronaldo bu başarı sonrası Real Madrid'in ilgisini çekiyordu. İnter takımı yaşanılan sakatlık sonrası alamadığı verimi bonservis ücretiyle alıyordu. 48 milyon euro gibi bir ücrete 2002'de Real Madrid'in yolunu tutuyordu.

Ronaldo, Real Madrid'e giderken hem Dünya Kupası şampiyonu hem de Dünya'nın En İyi Futbolcusu ünvanlarını elde ediyordu. Ronaldo, Real Madrid formasıyla Barcelona'da yaşayamadığı başarıyı istiyordu. Şampiyonluk en büyük hedefiydi. İlk senesinde bu başarıyı elde eden Ronaldo için artık toparlanma dönemi başlıyordu. Real Madrid ile harikalr yaratan ve görselliği bizlere izlettiren Ronaldo; 177 resmi karşılaşmada 104 gol atarak bitmediğini ispatlamış oldu. Real Madrid'de oynadığı son dönemde yine bir sakatlık dönemi yaşayan ve fazla forma giyemeyen Ronaldo için bu performans Milan başkanı Galliani'nin dikkatini çekiyordu.

Ronaldo'nun isminin artık kıtalara ulaşması ve Real Madrid'in Ronaldo sayesinde ulaştığı finansal pazarlamadan Milan'da biraz olsun faydalanmak istiyordu. 2006 yılında Ronaldo için Milan tamamen bir maceradan öteye gitmemişti. 2006 yılında son olarak Dünya Kupası macerası yaşayn Ronaldo'lu Brezilya çeyrek finalde turnuvaya veda ediyordu. O'da yavaş yavaş futbolunu bitirme noktasına geliyordu. Milan takımında 2 sene boyunca 20 karşılaşmaya çıkması çok erken kendisine veda edeceğimiz anlamına geliyordu. İki sene sonunda Ronaldo için ülkesine dönüş kaçınılmazdı.

Corinthians ile anlaşan Ronaldo'ya Avrupa Futbolu 2009 yılında veda ediyordu.  Corinthians ile 3 sene daha futbol hayatına devam eden Fenomeno futbol hayatının sonlarına doğru iyice kendisini bırakmış ve göbekli efsaneler arasına adını yazdırmıştı. Müthiş kariyerine göz yaşlarıyla veda ettikten sonra bizler de kendisini izlettirme fırsatı sunduğu için teşekkür ediyorduk. Kariyeri boyunca; 580 maç ve 405 golle gerçekleşen bu veda alınmış sayısız kişisel ve takım bazında ödüller.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fenerbahçe Yeni Sezon Formaları / 2012-2013

2012/2013 Fenerbahçe Formaları  2012/2013 Efsane Çubuklu Forma   2012/2013 Arma Forma 2012/2013 Gölge Kanarya Forma

Arsenal İç Saha Forması / 2012-2013

 

Futbol Ve Siyaset İlişkisi

Siyaset ve spor ilişkisini farklı açılardan incelemek mümkün. Bunları kategoriler halinde incelemek bir hayli uzun yazılar ve vakit harcamamıza neden olabilir. Biz, siyaset - futbol ilişkisini 3 gerçek örnekle açıklayalım; Aslında herkesin çok yakından bildiği bir konu. Siyaset ve spor denildiği zaman akla İtalya'nın gelmesi çok doğal bir durum gibi gözükmekte. Her siyaset liderinin futbolla yakından ilgilenip bu anlamda büyük bir kitleye hitap etme çabası uzun senelerdir görülmüş, en kolay politika araçlarından biri olmuştur. Bunun en güzel örneğini; 1986'da AC Milan başkanlığına gelen medya patronu Silvio Berlusconi'yi gösterebiliriz. 1979'dan Berlusconi döneminin bir kısmını içeren sürekli rüşvet skandallarıyla çalkalanan AC Milan'ın bir Avrupa devi haline gelmesi ve bunun sonucunda Berlusconi'nin İtalya Başbakanlığı'na uzanan süreç en güzel örneklerden biridir. Berlusconi, AC Milan'ı ne kadar yükseğe taşıdıysa kendisi de siyasette o kadar mesaf